heyecan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
heyecan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Mayıs 2018 Salı

Kapı Aralığı 2

İçeriye yayılan ışığı takip ediyordum. Sonunun nereye çıkacağını çok iyi biliyordum. Eylül pijamalarından kurtulmuş aynanın önündeydi. Hayranlıkla kendi bedenine bakıyordu. Saclarini açmış omuzlarından dökülüyordu. Bembeyaz teninin üzerine serilen güzel bir örtü. Elleriyle memelerini kavrayıp adeta herkesten saklıyordu. Eli kadınlığına doğru kaymaya başlamıştı. Parmaklarıyla ileri geri yapıp okşuyordu. Bazen dayanamayıp parmakları içine girinve parmak uçları üzerine kalkıyor bedeni kasılıyor ve gevşiyordu. 

O an onun için bir hiçlik anıydı. Kimse yoktu o biçimli vücudu diri güzelliği dışında. Bir an baktığımda eli arkasına gitmiş ay gibi parıldayan kalçalarının arasından daracık zevk çukuruna ilerliyordu. Parmaklarının giriş çıkışı onun düşlerini ele veriyordu. Parmakları sanki onu arkasından saran erkeğin penisi gibi girip çıkıyordu. Ellerinden kendi tadına bakmayı da ihmal etmiyordu. 

Bugün olan bu anlar kendimi röntgenci bir sapık gibi hissettiriyordu. Utanmayan bir sapık. Bu saklı gizli anlar sadece senin gördüğün anlar bedenini kavuruyor, kasıklarında ağrılar yaratıyor ve seni azgınlaştırıyor.

Kapının aralığından içeri süzülüp gözlerini kapamış olan Eylül' ün zihnine ve bedenine giriyordum. Elini tuttuğumda gözlerini açıp teslim olurcasına bir ifade sundu. Elini penisime götürüp o sertlikle oynamasına izin verirken şimdi fark ettiğim bir şeyi görüyordum.

Eylül' ü izleyen tek röntgenci ben değilmişim. Yatağının kenarındaki masanın üzerinde ayarlanmış telefonu ve Eylül' ü izlerken ondan farkı olmayan Alice' i görüyordum. Elini önüne atmış dudaklarını ısırır halde Eylül' ü ve birden onun arkasında beliren beni görüyordu.

Üçümüz de tuhaf bir anın içindeydik. Herkes kendi bedenine tapıyor gibiydi. Sanki bir ayin düzenliyorduk. Kimse ses çıkarmıyor ve söz birliği etmişçesine tek kelime etmiyordu.

Duyulan tek şey derin derin alıp verilen nefeslerimiz ve bedenlerimizi saran bu anın heyecanlı huzuru...

Kapı Aralığı 1

Telefonuma gelen mesajdan sonra bir hışımla üstümü giyinip çıktım evden. Eylül' ün yanına geldiğimde telefonla konuştuğunu gördüm. O yüzden olsa gerek bu unutkanlığıma laf etmeyecek gibiydi. Selam söylüyor sana dedi kim diye daha sormadan Alice dedi. Hararetli bir konuşmaları vardı. Konuşma biterken ise öpüyorumlarla bitiyordu ve öpücüklerle.

Laflayarak fotoğrafçıya kadar yürüyüp içeri girdik. Sakindi yine fazla kimse yoktu. Fotoğrafın ne zaman çıkacağını ne kadar tutacağını sorduktan sonra merdivenlerden aşağıya indik Eylül önde ben arkada. Saçları bugün ne kadar güzel olmuş diyordum kendi kendime. Okul kıyafetine benzer bir eteği vardı. Onun altında da siyah külotlu çorabı. Bir ah çektirecek hali vardı.

Aşağıya indikten sonra fotoğrafçı birazdan geleceğim diyip yukarı çıktı. Eylül ise aynanın önünde üstünü düzeltiyor saçlarını topluyordu. Üstüne yapışan dar tişörtü ise kıvrımlarını göz önüne seriyordu. Arkasında durup onun kum saati vücudunu izledim.

Fotoğrafçının daha gelmeyeceğini anlayınca arkasından yaklaşarak elimi eteğinin altına sokup parmaklarımla kasıklarını ve kadınlığını okşuyordum. Dudaklarım ise çoktan boynuna gömülmüş bir halde kendinden geçiriyordu Eylül' ü. Dokunuşlarım onu gevşetmeye kollarımda kendini bırakmasına yetiyordu. Ama ayak seslerini duyunca dudaklarına öpücük kondurup çekildim. Yüzümüzde yaramazlık yapan çocukların gülümsemesi vardı.

Fotoğrafçı gelip fotoğrafı hemen çekti. Ve yukarı çıktı. Eylül de yine üstünü toparlayıp merdivene yöneldi. Ben ise bilerek arkasında kaldım. Ufak bir de aralık bıraktım. Önümde basamakları çıkarken onun hoşuma giden dolgun bacakları baldırlarına kadar bana sunuluyordu. Önümde bunlardan habersiz yürürken arkasında sertleşmiş bir erkek bırakıyordu. Doyumu olmayan bir an gibiydi bu merdiven çıkma anı.

Fotoğrafçıda işlerimiz bitince ne yapalım derken eski evlerin olduğu sokakları gezme fikri geldi aklımıza. Severdik böyle yerleri gezmeyi. Gezerken Eylül kendi zihninde ben kendi zihnimde ne hayaller kurmuş ne düşünceler oluşturmuşuzdur.

Vaktin nasıl geçtiğinin farkında olmadan adımlar atıyorduk. Tam artık evlere gideceğimiz zaman ne yapacaksın eve mi gideceksin diye soruyordu. Eve doğru yürüyeceğimi yolda giderken belki bir şişe şarap alıp içeceğimi söyledim. Gözlerinde oyunbaz bir ifadeyle şarabı alıp bana gitsek daha iyi olmaz mı diyordu. Hem daha öğretecegin şeyler var diyordu.

Iyi olur dedim ve yolda giderken şarap alıp Eylül' ün evine yürüyorduk. Tam kapıdayken aklına gelmişti. Telefonda ne konuştuğunu çabuk unutmuştu. Bugün Alice gelecekti sana söylemeyi unuttum diyordu. Yine tam o an telefonuna mesaj gelmişti. Yarına gelebileceğim diyordu. Eylül' ün yüzündeki mahcup ifade de kayboluyordu.

Eve girdikten sonra üzerini değişmek için odasına gitti. Kapısı aralık kalmış bir halde üstündekileri çıkarıyordu. Tenine hayran oluyordum bembeyazlığına. İçeri vuran ışık ise şu an ounu bir ilahe gibi gösteriyordu.



İçimdeki ilkel insan dürtüleri uyaniyordu böyle görünce. Külotlu çorabını çıkarırken eğilişi unutulmayacak bir görüntü sunuyordu. Ay ışığında bir su birikintisi nasıl parlıyorsa hazinesin suları da öyle parlıyordu.

Onu öylece orda bırakıp şarap şişesini açmaya gittim. Piyanonun başına oturdum. Yanıma geldiğinde fark ettim. İç çamaşırları odasına yayılmıştı. Çoraplarını yerde bırakmayı severdi. Eylül' ün ayakları ve çorapları da bir kıvılcım çıkarmaya yetiyordu beynimde. Onlara dokunuşum bir zafer kazanmış insanın hislerine benzerdi. Bir yandan da hipnoz etkisi altında sakinleştirilmeye benziyor.

Üstündeki pijamalarıyla salonda yerimi hazırlıyordu. Farkında olmadığını bildiğim bir şey de yapıyordu. Yatağımı hazırlarken eğilip kalkması erkekliğimi uyandırıyordu. Diri kalçalarının arasına giren pijaması piyano başındaki bana gözlerime bir güneş doğuşu izlettiriyordu.

Çaldığım müziğin onun zihninde orgazm etkisi yarattığını biliyorum. Bunu bedenindeki her tepkisinden anladığımı ise o bilmiyordu. Müzik bu sefer ikimizi de etki altına almıştı bunu şişenin dibini görünce anladık.

Biraz da onun çalışını dinledim. Ama o çalarken susanlardan değildi. Sadece benim tarif edebildiğim bir ses tonu vardı. Zarif, narin okşayan bir ton. Müzikle sarhoş olmuştuk adeta.

Müzik onun bedenini sarmış okşuyordu. Memelerinden kasıklarına iniyordu. Ve eminim ki ter damlaları onun canını yakıyordu. Ateş damlaları gibi.

Işığı kapatıp odasına giderken ben kapısını gözlüyordum. Beklediğim ışık yayılmıştı...