Telefonuma gelen mesajdan sonra bir hışımla üstümü giyinip çıktım evden. Eylül' ün yanına geldiğimde telefonla konuştuğunu gördüm. O yüzden olsa gerek bu unutkanlığıma laf etmeyecek gibiydi. Selam söylüyor sana dedi kim diye daha sormadan Alice dedi. Hararetli bir konuşmaları vardı. Konuşma biterken ise öpüyorumlarla bitiyordu ve öpücüklerle.
Laflayarak fotoğrafçıya kadar yürüyüp içeri girdik. Sakindi yine fazla kimse yoktu. Fotoğrafın ne zaman çıkacağını ne kadar tutacağını sorduktan sonra merdivenlerden aşağıya indik Eylül önde ben arkada. Saçları bugün ne kadar güzel olmuş diyordum kendi kendime. Okul kıyafetine benzer bir eteği vardı. Onun altında da siyah külotlu çorabı. Bir ah çektirecek hali vardı.
Aşağıya indikten sonra fotoğrafçı birazdan geleceğim diyip yukarı çıktı. Eylül ise aynanın önünde üstünü düzeltiyor saçlarını topluyordu. Üstüne yapışan dar tişörtü ise kıvrımlarını göz önüne seriyordu. Arkasında durup onun kum saati vücudunu izledim.
Fotoğrafçının daha gelmeyeceğini anlayınca arkasından yaklaşarak elimi eteğinin altına sokup parmaklarımla kasıklarını ve kadınlığını okşuyordum. Dudaklarım ise çoktan boynuna gömülmüş bir halde kendinden geçiriyordu Eylül' ü. Dokunuşlarım onu gevşetmeye kollarımda kendini bırakmasına yetiyordu. Ama ayak seslerini duyunca dudaklarına öpücük kondurup çekildim. Yüzümüzde yaramazlık yapan çocukların gülümsemesi vardı.
Fotoğrafçı gelip fotoğrafı hemen çekti. Ve yukarı çıktı. Eylül de yine üstünü toparlayıp merdivene yöneldi. Ben ise bilerek arkasında kaldım. Ufak bir de aralık bıraktım. Önümde basamakları çıkarken onun hoşuma giden dolgun bacakları baldırlarına kadar bana sunuluyordu. Önümde bunlardan habersiz yürürken arkasında sertleşmiş bir erkek bırakıyordu. Doyumu olmayan bir an gibiydi bu merdiven çıkma anı.
Fotoğrafçıda işlerimiz bitince ne yapalım derken eski evlerin olduğu sokakları gezme fikri geldi aklımıza. Severdik böyle yerleri gezmeyi. Gezerken Eylül kendi zihninde ben kendi zihnimde ne hayaller kurmuş ne düşünceler oluşturmuşuzdur.
Vaktin nasıl geçtiğinin farkında olmadan adımlar atıyorduk. Tam artık evlere gideceğimiz zaman ne yapacaksın eve mi gideceksin diye soruyordu. Eve doğru yürüyeceğimi yolda giderken belki bir şişe şarap alıp içeceğimi söyledim. Gözlerinde oyunbaz bir ifadeyle şarabı alıp bana gitsek daha iyi olmaz mı diyordu. Hem daha öğretecegin şeyler var diyordu.
Iyi olur dedim ve yolda giderken şarap alıp Eylül' ün evine yürüyorduk. Tam kapıdayken aklına gelmişti. Telefonda ne konuştuğunu çabuk unutmuştu. Bugün Alice gelecekti sana söylemeyi unuttum diyordu. Yine tam o an telefonuna mesaj gelmişti. Yarına gelebileceğim diyordu. Eylül' ün yüzündeki mahcup ifade de kayboluyordu.
Eve girdikten sonra üzerini değişmek için odasına gitti. Kapısı aralık kalmış bir halde üstündekileri çıkarıyordu. Tenine hayran oluyordum bembeyazlığına. İçeri vuran ışık ise şu an ounu bir ilahe gibi gösteriyordu.
İçimdeki ilkel insan dürtüleri uyaniyordu böyle görünce. Külotlu çorabını çıkarırken eğilişi unutulmayacak bir görüntü sunuyordu. Ay ışığında bir su birikintisi nasıl parlıyorsa hazinesin suları da öyle parlıyordu.
Onu öylece orda bırakıp şarap şişesini açmaya gittim. Piyanonun başına oturdum. Yanıma geldiğinde fark ettim. İç çamaşırları odasına yayılmıştı. Çoraplarını yerde bırakmayı severdi. Eylül' ün ayakları ve çorapları da bir kıvılcım çıkarmaya yetiyordu beynimde. Onlara dokunuşum bir zafer kazanmış insanın hislerine benzerdi. Bir yandan da hipnoz etkisi altında sakinleştirilmeye benziyor.
Üstündeki pijamalarıyla salonda yerimi hazırlıyordu. Farkında olmadığını bildiğim bir şey de yapıyordu. Yatağımı hazırlarken eğilip kalkması erkekliğimi uyandırıyordu. Diri kalçalarının arasına giren pijaması piyano başındaki bana gözlerime bir güneş doğuşu izlettiriyordu.
Çaldığım müziğin onun zihninde orgazm etkisi yarattığını biliyorum. Bunu bedenindeki her tepkisinden anladığımı ise o bilmiyordu. Müzik bu sefer ikimizi de etki altına almıştı bunu şişenin dibini görünce anladık.
Biraz da onun çalışını dinledim. Ama o çalarken susanlardan değildi. Sadece benim tarif edebildiğim bir ses tonu vardı. Zarif, narin okşayan bir ton. Müzikle sarhoş olmuştuk adeta.
Müzik onun bedenini sarmış okşuyordu. Memelerinden kasıklarına iniyordu. Ve eminim ki ter damlaları onun canını yakıyordu. Ateş damlaları gibi.
Işığı kapatıp odasına giderken ben kapısını gözlüyordum. Beklediğim ışık yayılmıştı...
29 Mayıs 2018 Salı
27 Mayıs 2018 Pazar
Piyano Tuşlarındaki Orgazm 2
Sabah uyanıldığında Eylül geceden kalma bir yorgunluğa sahipti. Ben ise dolmuş bir bedenle başlıyordum güne. Eylül dağınık saçları yorgun bedeni ve mutlu ifadesiyle yine günü aydınlatıyordu. Ama hava aksine gri bulutlarla kaplanmış bir haldeydi.
Eylül pencerenin önünde sigarasını içerken yağmur başlamıştı. Eylül sanki içindeki yangına yağıyormuşçasına ferahlıyordu. O orda pencerenin önünde dururken bir rüzgar gibi esmeye başlamıştım notalarla. Piyano tuşlarının sesi yükseldikçe Eylül' ün de içindeki azgın nehir taşmak üzere gibi oluyor.
Bunu gördükçe daha sert dokunuyordum. Sigarası bitmiş piyanonun kenarına tuşların üstüne oturmuştu. Bacaklarını araladığında bana sunduğu kadınlığını görüyordum. Beynim durmuş gibi ellerim de durmuştu. Şaşkın şaşkın bakarken o tuşlara dokunuyordu parmak uçlarıyla.
Bir anda durup üstündeki elbiseyi attığında bembeyaz teni sarhoş etmişti. Ellerimi istiyordu. Ellerini tuttum sardım. Dudaklarını sardığım gibi. Parmaklarım yaşamın kaynağı suların en tatlısına ulaşmıştı. Piyano tuşlarında Eylül' ün ruhunu orgazma ulaştıran notalar şimdi bedeninde parmaklarımdan çıkıyordu. Okşayışlarım sularına karışmışlığım beni bedeninde eritiyordu. En güzel notalar ona dokunuşlardan dökülüyordu.
Bedenlerimiz hiç dinmeyecek ateşlerle yanıyordu. Terlerimiz bir nehir gibiydi sırılsıklamdık. Bacaklarının arasına bedenimle karışmış bir haldeydim. Sertliğimi tatlı sularının olduğu çiçeğinde hissediyordu. O suları parmaklarımla ikimizin tenine sürüp bulamıştım. Kokularımız tanrıların içkisinden daha kutsaldı tatlarımızda öyle.
Bedenlerimiz birbirinin ritmini bulmuş halde gidip geliyordu. Her şimşek çakışında Eylül daha derinlerine indiğimi hissediyordu. Tam da bunu istiyordu o da. Her seferinde daha derine daha derin arzularına daha derin isteklerine dokunuyor onları okşuyordum.
Patlama noktasına geldiğimizin farkındaydık ikimiz de. Ve bu parçayı beraber tamamlıcaktık. Bedenlerimiz, ruhlarımız birbirine geçmiş bir haldeyken ikimiz de patlıyorduk, taşıyorduk. Kutsal sıvılarımız piyanonun tuşlarına akmıştı.
Yorgun, rahat, huzurlu bir haldeyken Eylül' ü kucağıma oturtup bedenlerimizin karışmasını tamamlarken sularımızın bulaştığı notalarla eserimizi tamamlıyor ve adını koyuyorduk. Arzuları istekleri bir hale gelmiş bu iki bedenle.
Piyano tuşlarındaki orgazm.
Piyano Tuşlarındaki Orgazm 1
Telefonum çalıyordu. Masanın başında oturmuş bir yazı yazarken. Elime alıp açtığımda çocuksu bir heyecanla tatlı bir sevinç tonuyla Eylül vardı. Sonunda öğrenmek ve çalmak için heyecanlandığı şeyi, piyanosunu almıştı. Ve bunu içten heyecanıyla bana haber vermek için aramıştı. Keyifli bir ses tonuyla çok sevindiğimi söyledim.
Bana hatırlatacağı bir şey vardı. Bunu ben de bekliyordum. Öğretmem için bekliyordu beni. Yakın bir zamanda geleceğimi söyleyecek olduğum anda bu akşam gelebilir misin diye sormuştu bile. Onun bu haline dayanabilmek ne mümkündü.
Yazdığım yazıyı bir kenara bırakarak evinin yolunu tutmuştum. Ufak bir evdi oturduğu ama içini o zevkli renkli hayal gücüyle döşemişti. Ve bir o kadar da sadeydi. Zilini çaldığımda kapıyı açmadan önce şöyle bir kendime bakmıştım. Ne kadar değişmiştim kendi özüme dönmüştüm. Eylül bunu çok iyi biliyordu. Çok iyi izlemişti o zamanları.
Aklımda bu düşüncelerle meşgul olurken o kapıyı çoktan açmıştı. Gözlerimi ondan alamadım bir an. Saçlarının özenle hazırlanmış hali sade elbisesi ve siyah zarif külotlu çorabı ile ve tanrılardan çalınmış gülümsemesi ile bana bakıyordu. Daha fazla erimeden yanaklarından öpüp içeri girdim. Elimdeki şarap şişesini de masaya koydum.
İçimde bir volkanın hareketlendiğini bir fırtınanın çıktığını hissediyordum. Elbisesinin içerisindeki o tatlı bedeni beni kendine bağlıyordu. İki sandalye getirip piyanonun başına oturduk. Şarap şişesini açıp ona uzattım. Ilk yudumlarını yanımda ayaktayken alırken parmaklarım tuşlara basmaya başlamıştı. Gözlerinin ellerimde olduğunu hissediyordum. Hayranlık dolu bakışlarla izliyordu. Ellerimi izlerken aklından masum şeylerin geçmediğini de biliyordum.
Bedenini bir ateşin sardığını ve içinde depremlerin olduğunun farkındayım. Notaların çıkardığı zarif narin büyülü ses ruhunu okşuyordu Eylül' ün. Müziğin tenine çarpışı ürkütüyordu. Çünkü her çarpışta biraz daha kasılıyordu bedeni.
Yanımdaki sandalyeye değil piyanonun kenarına oturmuştu. Bacaklarındaki aralık baldırlarını görmeme yetiyordu. Bedenimin kontrolü bende değildi artık. Pantalonumdan belli olan sertliğim bu tutkulu dansı şehvetli bir hale getiriyordu.
Bu gece burda kal diyordu hem muzip hem de büyülü bakışlarıyla beraber. Tuşlara basışım yavaşlamış ve durmuştu. Çaldığım her anı dikkatlice izlemişti. Bana salonda güzel bir yer hazırlamış onu gösterip odasına geçti. İçimdeki yaramaz ve röntgenci sapık onun odasına götürdü beni.
Elbisesini bir çırpıda çıkarmıştı. Yatağına külotlu çorabıyla uzanmış halinden de rahatsız değildi. Elinin kasıklarına gittiğini görüyordum. Fırçayla resim yapar gibi bir haldeydi. Parmaklarını öyle bir tonda gezdiriyordu. Çorabını elleriyle parçalıyor ve bundan delice zevk aldığını görüyordum.
Ne düşündüğünü tahmin ettiğimi sanarken elini telefonuna atmasıyla o kadar da her şeyi bilmediğimi gösteriyordu bana. Aradığı kişi Alice idi. Eylül' ün tavşanı. Ona olan arzusunu ve ona olan dokunuşlarındaki şehveti çok iyi biliyordum. Şimdi ise telefonda onunla konuşuyor ve kendini seviyordu. Bedeni titriyor ifadesi masumluğa ama bir yandan da zevk denizinde yüzüyormuşçasına bir ifadeye bürünüyordu.
Telefonla konuşmaya devam ederken parmakları notaların yükselmesi gibi şiddetini arttırıyordu. Sadece Eylül bu halde değildi. Onunla bu anı bu hissi Eylül ile bir bütün haldeymişçesine yaşayan bir de Alice vardı. Iki kadının birbirine karışmış ve beraber yüzdükleri bu zevk denizi inlemelerle son buluyordu ve sadece nefes alışverişleri utangaç bir rahatlama gülümsemesi onları gecenin koynuna alıyordu.
Bana hatırlatacağı bir şey vardı. Bunu ben de bekliyordum. Öğretmem için bekliyordu beni. Yakın bir zamanda geleceğimi söyleyecek olduğum anda bu akşam gelebilir misin diye sormuştu bile. Onun bu haline dayanabilmek ne mümkündü.
Yazdığım yazıyı bir kenara bırakarak evinin yolunu tutmuştum. Ufak bir evdi oturduğu ama içini o zevkli renkli hayal gücüyle döşemişti. Ve bir o kadar da sadeydi. Zilini çaldığımda kapıyı açmadan önce şöyle bir kendime bakmıştım. Ne kadar değişmiştim kendi özüme dönmüştüm. Eylül bunu çok iyi biliyordu. Çok iyi izlemişti o zamanları.
Aklımda bu düşüncelerle meşgul olurken o kapıyı çoktan açmıştı. Gözlerimi ondan alamadım bir an. Saçlarının özenle hazırlanmış hali sade elbisesi ve siyah zarif külotlu çorabı ile ve tanrılardan çalınmış gülümsemesi ile bana bakıyordu. Daha fazla erimeden yanaklarından öpüp içeri girdim. Elimdeki şarap şişesini de masaya koydum.
İçimde bir volkanın hareketlendiğini bir fırtınanın çıktığını hissediyordum. Elbisesinin içerisindeki o tatlı bedeni beni kendine bağlıyordu. İki sandalye getirip piyanonun başına oturduk. Şarap şişesini açıp ona uzattım. Ilk yudumlarını yanımda ayaktayken alırken parmaklarım tuşlara basmaya başlamıştı. Gözlerinin ellerimde olduğunu hissediyordum. Hayranlık dolu bakışlarla izliyordu. Ellerimi izlerken aklından masum şeylerin geçmediğini de biliyordum.
Bedenini bir ateşin sardığını ve içinde depremlerin olduğunun farkındayım. Notaların çıkardığı zarif narin büyülü ses ruhunu okşuyordu Eylül' ün. Müziğin tenine çarpışı ürkütüyordu. Çünkü her çarpışta biraz daha kasılıyordu bedeni.
Yanımdaki sandalyeye değil piyanonun kenarına oturmuştu. Bacaklarındaki aralık baldırlarını görmeme yetiyordu. Bedenimin kontrolü bende değildi artık. Pantalonumdan belli olan sertliğim bu tutkulu dansı şehvetli bir hale getiriyordu.
Bu gece burda kal diyordu hem muzip hem de büyülü bakışlarıyla beraber. Tuşlara basışım yavaşlamış ve durmuştu. Çaldığım her anı dikkatlice izlemişti. Bana salonda güzel bir yer hazırlamış onu gösterip odasına geçti. İçimdeki yaramaz ve röntgenci sapık onun odasına götürdü beni.
Elbisesini bir çırpıda çıkarmıştı. Yatağına külotlu çorabıyla uzanmış halinden de rahatsız değildi. Elinin kasıklarına gittiğini görüyordum. Fırçayla resim yapar gibi bir haldeydi. Parmaklarını öyle bir tonda gezdiriyordu. Çorabını elleriyle parçalıyor ve bundan delice zevk aldığını görüyordum.
Ne düşündüğünü tahmin ettiğimi sanarken elini telefonuna atmasıyla o kadar da her şeyi bilmediğimi gösteriyordu bana. Aradığı kişi Alice idi. Eylül' ün tavşanı. Ona olan arzusunu ve ona olan dokunuşlarındaki şehveti çok iyi biliyordum. Şimdi ise telefonda onunla konuşuyor ve kendini seviyordu. Bedeni titriyor ifadesi masumluğa ama bir yandan da zevk denizinde yüzüyormuşçasına bir ifadeye bürünüyordu.
Telefonla konuşmaya devam ederken parmakları notaların yükselmesi gibi şiddetini arttırıyordu. Sadece Eylül bu halde değildi. Onunla bu anı bu hissi Eylül ile bir bütün haldeymişçesine yaşayan bir de Alice vardı. Iki kadının birbirine karışmış ve beraber yüzdükleri bu zevk denizi inlemelerle son buluyordu ve sadece nefes alışverişleri utangaç bir rahatlama gülümsemesi onları gecenin koynuna alıyordu.
22 Mayıs 2018 Salı
Piyano Tuşlarındaki Orgazm (Ön Söz)
Müzikle ilgili yazmak isterken detaylara inmiş olarak buldum kendimi.
Piyano sesini ilk ne zaman duyduğumu tam olarak hatırlamıyorum. Hatırladığım kadarıyla bir çizgi filmde duymuştum. Duyduğum anda da çocuk halimi etkilemişti. Daha sonrasında büyüdükçe farklı sanatçılardan, müzisyenlerden farklı eserler dinledim.
Derin bir hüzün hissettiğim eserler oldu. Dudakta tatlı tebessüm bıraktıran eserler de dinledim. Öfkemi körükleyen de oldu, her tuş basılışında gevşeyip sakinleştiren de. Her hissi en derinden hissettim. Ve ruhumda bedenimde yaşadım.
Piyano eserlerinde büyülü bir yan vardır. O eserler çalındığında o eseri yazan ve çalan insanın o tuşlara basarken neler hissettiğini siz dinlerken yaşıyorsunuz. Ve ben dinlerken bazen bir yolda yürüyor oluyorum bazen bir ormanın içinde rüzgarı dinliyorum bazen bir kadını izliyor bazen o kadınla sevişiyorum.
Piyano tuşları hangi hissi veriyor olursa olsun beden onu ruha taşıyor ve sonra ruhtan taşıyor. Ve piyanonun tuşları bedeni okşayan bir çift el haline geliyor. Yükselen ritmi ve sertliği ise orgazma götürüyor.
Piyano sesini ilk ne zaman duyduğumu tam olarak hatırlamıyorum. Hatırladığım kadarıyla bir çizgi filmde duymuştum. Duyduğum anda da çocuk halimi etkilemişti. Daha sonrasında büyüdükçe farklı sanatçılardan, müzisyenlerden farklı eserler dinledim.
Derin bir hüzün hissettiğim eserler oldu. Dudakta tatlı tebessüm bıraktıran eserler de dinledim. Öfkemi körükleyen de oldu, her tuş basılışında gevşeyip sakinleştiren de. Her hissi en derinden hissettim. Ve ruhumda bedenimde yaşadım.
Piyano eserlerinde büyülü bir yan vardır. O eserler çalındığında o eseri yazan ve çalan insanın o tuşlara basarken neler hissettiğini siz dinlerken yaşıyorsunuz. Ve ben dinlerken bazen bir yolda yürüyor oluyorum bazen bir ormanın içinde rüzgarı dinliyorum bazen bir kadını izliyor bazen o kadınla sevişiyorum.
Piyano tuşları hangi hissi veriyor olursa olsun beden onu ruha taşıyor ve sonra ruhtan taşıyor. Ve piyanonun tuşları bedeni okşayan bir çift el haline geliyor. Yükselen ritmi ve sertliği ise orgazma götürüyor.
Görülebilenler
Her gün karşılaştığımız denk geldigimiz yada tanıdığımız samimi olduğumuz insanlardan ne kadarının tamamını görebiliyorsunuz ?
Tamamını kısmını biraz açmam gerekli tabi. Yani o insanların gördüğünüz karakteri dışında o fikir edindiğiniz özellikleri dışında nelerini görebiliyorsunuz diye sormak isterim size.
Çok fazla gördüğümüz şey olmaz. Eğer aradaki bağ farklı türden özel ve yakın değilse. Insanlar hakkında belli fikirler üretiriz ve hep o fikirler etrafında var olur o insan. Bunun arkası ise aklımıza gelmez bile. İnsanların benim hakkımdaki fikirlerini anlatmam yardımcı olacaktır size.
Sakin olduğumu,
Neşeli ve eğlenceli olduğumu,
Şair ruhlu olduğumu,
Duygusal olduğumu,
Duygusal olmadığımı,
Gıcık olduğumu,
Iyi bir insan ve arkadaş olduğumu,
Sadist olduğumu,
Gavat olduğumu,
Deli olduğumu,
Sapık olduğumu,
Iyi bir baba olma görüntüsünde olduğumu,
Kıskanç olduğumu,
Kıskanç olmadığımı,
Dominant bir karaktere sahip olduğumu,
Söylemiş olsam da en çok deliliğimi söyleyenler oldu. Hatırlayamadığım onlarca şey daha.
İnsanlar hakkımda bu kadar farklı şeyler düşündüler ama arkasındakine bırakmadılar. Oysa ben sadece özgür, rüzgar ve ve geceydim. Ve bu üç isme sığan her şey.
Tamamını kısmını biraz açmam gerekli tabi. Yani o insanların gördüğünüz karakteri dışında o fikir edindiğiniz özellikleri dışında nelerini görebiliyorsunuz diye sormak isterim size.
Çok fazla gördüğümüz şey olmaz. Eğer aradaki bağ farklı türden özel ve yakın değilse. Insanlar hakkında belli fikirler üretiriz ve hep o fikirler etrafında var olur o insan. Bunun arkası ise aklımıza gelmez bile. İnsanların benim hakkımdaki fikirlerini anlatmam yardımcı olacaktır size.
Sakin olduğumu,
Neşeli ve eğlenceli olduğumu,
Şair ruhlu olduğumu,
Duygusal olduğumu,
Duygusal olmadığımı,
Gıcık olduğumu,
Iyi bir insan ve arkadaş olduğumu,
Sadist olduğumu,
Gavat olduğumu,
Deli olduğumu,
Sapık olduğumu,
Iyi bir baba olma görüntüsünde olduğumu,
Kıskanç olduğumu,
Kıskanç olmadığımı,
Dominant bir karaktere sahip olduğumu,
Söylemiş olsam da en çok deliliğimi söyleyenler oldu. Hatırlayamadığım onlarca şey daha.
İnsanlar hakkımda bu kadar farklı şeyler düşündüler ama arkasındakine bırakmadılar. Oysa ben sadece özgür, rüzgar ve ve geceydim. Ve bu üç isme sığan her şey.
17 Mart 2018 Cumartesi
Sonbaharda Açan Çiçekler 2
Bir süre sakince oturduk arkadaşlarımızla sohbet ederek oyunlar onyarak sonra yavaştan gitmeye başladılar. En son Eylül ve bir arkadaşı kalmıştı beraber çıkacaklarını düşünüyordum ama Eylül arkadaşına çıkmasını kendisinin birazdan çıkacağını söyleyip lavaboya gitti.
Arkadaşı da aşağıya inmişti ben Eylülün çıkmasını bekliyordum. Eylül lavabodan çıkıp kapının önüne geldiğinde ayakkabısını giymek için eğildiğinde ok yaydan çıkmıştı artık. Eylülü kolundan tutup kapıya sertçe yaslayıp bedenimi de üzerine yükledim.
Kurtulmaya çalışıyordu ama bedenimin her yeriyle uyguladığı baskıdan kurtulamayacağının farkındaydı. Arkadaşına telefon edip ona gitmesini söylemesini istedim ve telefonunu verdim. Arayıp söyledi. Sonrasında ise vahşi bir dişi kurt gibi saldırmaya başladı ne yaptığımı sorgulayarak.
Vurmaya çalışıyor küfürler ediyordu. Yine bir boğuşmaya girişiyorduk. Eylül elimi ısıtmaya tokat atmaya çalışırken ben saçlarından yakalamaya çalışıyordum ve en sonunda saçından yakalayıp kendime çektim bileklerinden de tutarak.
Dudağından ısırıp kana susamışlığımı dindirmeye çalışıyordum. Kanının tadı da başka yerlerinin tadı gibi nefis diye düşünüyordum. Rahat durmuyordu ama ve bacağıyla dengemi bozup yere düşürdü bizi. Ve bildigin yuvarlanmaya başladık bir o bir ben üste çıkıyorduk.
İkimizi de kızdırmış ve alevlendirmişti bu hal. Islandığının farkındaydım o ise sertliğimi pantalonumun üstünden bile hissedebiliyordu bir an nefes nefese kalınca onu üstümden alıp yüz üstü yere uzattım. Pantalomu ve kemerimi çözdükten sonra onun taytını da aşağı indirdim.
Zaten sertleşmiş olan penisimi Eylülün kalçalarının arasından içeri bir anda ittirdim. Benim de canım yanmış olsa da bu giriş anı ikimizin de bilincini yitirmesine neden oldu. Çığlıkları elimde patlamıştı ve bir an elim gevşediğinde elimi de ısırmış ve kanatmıştı. Kanımın tadı ise dudaklarındaydı.
Bir elimle ellerini kavrayıp diğeriyle boğazını sıkmış bir halde arka deliğinin tadını çıkarıyordum. Penisimin damarlarını her bir sinir hücresinde hissediyordu. Başının şişip inmesini de ve arkasındaki bu hayvanın gücünü de.
İçinden çıkıp ellerimi çektim üzerinden ıslanmış bedenlerimiz parıldar bir halde izliyorduk birbirimizi. Ve benim üzerime çıkıp ıslanmış sıcaklığını ağzıma dayadı kurtulmama imkan yoktu. Sularını içercesine yalıyor ve emiyordum.
Eylül ise nefessiz bırakmak istercesine daha da bastırıyordu kendini bir an kendini kaybedip serbest bırakınca kendini kucağıma çektim. Hırlaya hırlaya adeta bedenlerimizi birbirine yapıştırmıştık. Eylülün kalçaları ve boğazının çevresi benim ise bedenimin her yeri kızarmıştı.
Eylülün boşaldığını ve gevşemeye başladığını hissettiğim anda ise omuzlarından tutup penisime bastırdım ve tohumlarımı içine bıraktım.
Bedenlerimizi keşfettiğiz bu an içimizdeki vahşi hayvanın çıktığı bu andan sonra Eylülün dudaklarından dökülen cümleler ise her şeyi özetliyordu.
Ve sonbaharda bir tohum büyüyüp güzel çiçeklerini kendini ilk defa koklayanın yanında açıyordu.
Sonbaharda Açan Çiçekler 1
Yorucu ve zorlu ayların ardından özgün bir hale gelmis, güçlenmiş zihnim ve nerdeyse en güçlü haline ulaşmış bedenimle geçiyordu yaz. Üniversitenin ve derslerin başlama zamanları gelmişti artık.
Üniversite günleri geçerken sınıftan ve okuldan arkadaşlarla evde buluşmuş oturuyorduk. Geyiğinden ciddisine kadar herkes birbiriyle konuşuyor bir yandan da biraları içiyorduk. Eylül ile tartışıyorduk yine bir konu üzerinde.
Eylül ile olan tartışmalarımız hep olan bir şey olduğundan arkadaşların pek dikkatini çekmiyordu. Eylül ile olan tartışmalarımız boş olmaz hep birbirimize bir şeyler katan türden olmuştur ve gerek gezerken gerekse de sohbet ederken tuhaf bir etkileşim olur aramızda ama bu seferkinin farklı olduğu kesin gibiydi. Ve Eylül o zorlu yorucu ayların da en yakın tanığıydı.
Tartışmamız iyice ateşli bir hale gelmiş ve fiziksel temaslarda başlamıştı. Farklı yöne çeken benim hareketim oluyordu. Eylülün bileğinden tutmuş biraz bağrışıyorduk. Elini kurtarmak için beni itmeye çalışıyordu ve güçlü bir yapısı olduğunu biliyordum.
Bir an iterken dengemi kaybedip yere düşünce o da üstüme çıkıp bileğini öyle tutmamın intikamını almaya çalışıyordu. Birbirimizin bileğini tutmaya çalışırken biraz boğuşuyorduk ama boğuşurken olanlar ikimizin de bakışlarını değiştirmişti.
Boğuşurken altına giydiği taytından kalçalarını hissedebiliyordum ve boğuşurken penisime sürtünmesi iyice sertleştirtirmişti o da bunu hissediyordu ve hissettikçe daha da bastırıyordu.
Arkadaşlarımız bizi izlerken şaşırmışlardı ilk defa onların yanında bu hale gelmiştik. Nefes nefese kalınca boğuşmayı bıraktık Eylülün yüzünde ise zafer kazanmış bir hal vardı.
Bakışlarımızda ise bir ateşin yandığının işaretleri vardı...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)